Konstantiniyye mi İstanbul mu?

3.05.2019 / Deneme / Genel

İyi bir şehirde, iyi imkânlara sahip olduğumuz bir hayatı yaşamak isteriz. Oysa bu, sahip olduğumuz değerli bazı şeylerden vazgeçmek anlamına da gelir.

Konstantiniyye mi İstanbul mu?

Her ne kadar köylü milletin efendisi olarak tabir edilse de şehirleşmeyle alakalı o kadar çok reklama maruz kalırız ki, köyden kaçmak ve şehrin karmaşasına kendimizi bırakmak, şehir fethetmek kadar mühim hale geliverir.

Tanıdık bildik insanlarla bir ömür geçirmek yerine, tanımadığımız insanlar ile akraba olma ihtimalidir şehir.

Şehir medeniyettir, toplumsallaşmadır. Şehir, yeni ihtiyaçlar icat etmek ve bu ihtiyaçları elde etmek için yarışabilmektir.

şehir koşuşturmacası

Sevdiğiniz bir insana açılabilme ve sonra bir başkasına ve sonra bir başkasına daha; aynı sevginin yalnızca ona ait olduğunu açıklayabilme yalanıdır şehir.

Kafana takılan dinî soruların cevaplarını, ilmihal karıştırmadan, etrafındakilere özenerek bulabilmenin lüksüdür. Hayatı kestirme yaşamaktır. Tohuma, buğdaya ve en önemlisi toprağa dokunmadan ekmeğine kavuşabilmektir.

tohum, toprak, filiz

Büyümektir, olgunlaşmaktır, aydınlanmadır. Bir kez sokaklarında dolaşmak yeterlidir bambaşka bir insana dönüşebilmek için.

Suyun kaldırma kuvvetinin yetersiz kaldığı bir anda ve gemileri karadan yürütmek gerektiğinde, Konstantiniyye fatihi, atının üstünde "Ya sen beni alacaksın, ya ben seni" diye nida etti, işte böyle bir şehre.

Fetih gerçekleşti. Günümüzde her köşe başında, medenî insanların, kendi küçük gemilerini yürüttüğü ve parça parça her santim toprağın üstünü fethetmeye çalıştığı İstanbul'u aldı, büyük komutan.

Geçmiş ile gelecek bütünleşti. İnsan bu bütünleşmeyle birlikte bir kat daha büyüdü. Bir kat daha arttı arzuları. Bir kez daha sevdi.

Toprağa bir kez daha isim verildi.