Diriler İçin Diriltici Yâ-sîn - 4

14.2.2019 / Din

“Her şeyin bir kalbi vardır. Kur’an’ın kalbi de Yâsîn’dir. Ümmetimin her ferdinin kalbinde Yâsîn’in yer edinmesine epeyce sevinirim." / Hz. Muhammed {İbn Mâce, Cenâiz, 4; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 26}

Diriler İçin Diriltici Yâ-sîn - 4

     41. Âyettir gene kendileri için, (insan)[1] soyunu fülk’de/ rahimlerde[2] / tıkışık[3] gemilerde[4] taşımamız; 10/22. 16/14. 17/66, 70

     42.     Âyettir yine, binecekleri fülk benzeri[5] (suda yüzen ve havada giden)[6] taşıtlar yaratacak olmamız. 16/8

     43.     Şâyet dilersek biz,

                Onları (sulara batırıp) boğabiliriz.

                İşte o zaman hiç kimse yardımcıları olamaz;

                Hiçbiri, (oracıkta boğulmaktan) kurtarılamaz.

     44.     Ancak şu şık başka; onlara merhamet etmişsek,

                Kendilerini bir süre daha yaşatmak istemişsek.

     45.     “Kaçının öncenizden / kendi tepenize çökertebileceğiniz tehlikelerden; 30/41. 28/47

                Sakının arkanızdan / nesillerinizin başına belâ edebileceğiniz risklerden. 2/205

                Sakının ki (ilâhî) merhamete nail olabilesiniz” denildiğinde, yüz çevirdiler;

     46.      Zaten, Rablerinin âyetlerinden biri ne zaman geldiyse, katiyen dinlemediler.

     47.     “Allah’ın size verdiği rızıktan (yoksullara) infâk[7] edin” denildiğinde kendilerine,

                Derler ki: “Allâh’ın, dilediği takdirde pekâlâ besleyeceği kimse[ler]den bize ne?[8] (9/35)

                “[Ey kendilerini yoksulların savunucusu sayan Müslümanlar! Şu önermenizle] siz,

                Esasen büsbütün dalâlettesiniz / tam bir şaşkınlık içinde[9]/ saçmalık peşindesiniz.[10]

     48.     [Yine] dediler ki: “Sizler sadık kimselerseniz sözünüze,

                O (dirilme ve yargılanma)[11] vaadi ne zamandır, haydi söylesenize bize?” 10/48. 21/38. 27/71. 34/29. 67/25. (36/29, 52. 50/19-20)

     49.     [Anlaşılan şu ki] bunlar,

                Kendilerini ansızın enseleyecek bir sayha’dan[12] başka bir şey beklemiyorlar.

                [Spermden yaratıldıklarına bakmaksızın, bize karşı][13] esaslı bir hasım kesiliyorlar.[14]

     50.     [Lâkin Son Saat] o kadar ani gerçekleşecek ki,[15] [panikleyecekler];

                (İşte o lâhza),[16] ne bir tavsiyede / bir vasiyette bulunabilecekler,

                Ne de ehillerine / ailelerine / sevdiklerine geri dönebilecekler.

     51.      Derken[17] sûr’a / sûretlere[18] üfürüldü[19] / üfürülecek de [yeniden dirilecekler];[20]

               İşte o anda,[21] merkadlerinden/uyuma yerlerinden[22] çıkıp rablerine seğirtecekler;[23]

     52.     Ve: “Eyvaaah! Bizi şu ölüm uykumuzdan, kim, ne diye uyandırdı ki[24] diyecekler. 50/22

                (Bu sorunun cevabını kendileri şöyle verecekler):[25]

                “Rahmân’ın bize vaat ettiği demek ki buydu;

                Demek ki rasüllerin her söylediği doğruydu.” 7/53 (53/3)

     53.     İşte bunların olup bitmesi, tek bir sese[26] bakar; 50/42

                [Ölüler, uyudukları yerden derhal ayağa kalkar];

                Hepsi toplu bir vaziyette hızla huzurumuza çıkar. 18/99. 20/102. 23/79,101. 27/87. 39/68. 67/24. 78/18

     54.     O gün, hiçbir kimseye zerre kadar dahi haksızlık edilmez; 2/281. 4/49, 77, 124. 17/70

                Hiçbiriniz, yaptığınızın haricinde bir suçun cezasını çekmez. 4/49, 77, 124. 17/70. 50/29

diriler için diriltici yasin 5



[1] (Şaban Döğen).

[2] Âyetteki fülk ve zürriyet ile ilgili çeşitli yorumlar bulunmakta olup şunlardır: * «Burada anlatılan gemi ya Hz. Nuh’un (a.s) gemisidir yahut insanların zürriyetlerinin taşındığı ana rahimleridir» {Besâirul-Kur’an, Ali Küçük}. * «Âyetteki zürriyet kelimesinin “gelecek nesiller” anlamını esas alan müfessirler bu âyetteki ifadeyi mecaz (istiâre) olarak düşünmüşler, “yüklü gemi” manasına gelen el-fülkü’l-meşhûn tamlamasıyla annelerin rahimlerinin, zürriyet kelimesiyle de bu rahimlerdeki ceninlerin kastedildiği yorumunu yapmışlardır» {Kur’an Yolu, 4/497}. * «Bu âyetin, insanın genetik kodlarını taşıyan erkek ve dişi hücrelerin anne rahminde yaptıkları uzun, zorlu ve maceralı yolculuğa atıfta bulunduğunu ileri süren yorumlar da vardır» {Âyet ve Hadislerle Meâl, 2/1523, not 38}. * «Ali b. Ebi Talib’e göre, zürriyet'ten kasıt spermlerdir. Yüce Allah bu spermleri kadınların karnında taşırmıştır. Bu da kadınların rahimlerini dopdo­lu bir gemiye benzetmedir» {Kurtubî}. * «Âyet, kıyâmete kadar gelecek olan bütün insanların Hz. Nuh’un gemisinde taşındığını bildiriyor. Günümüzde de insanların spermleriyle, genleriyle ilgili araştırmalar devam ediyor. Rabbim de onlara bir ışık tutuyor. Rabbim, bugüne kadar gelmiş olan, bundan sonra gelecek olan insanların da o gemide taşındığını işaret ediyor bu ayet-i kerimede. Yani bizler Nuh (a.s)'ın gemisinde O'na iman etmiş insanların sulbünde / belinde taşınıyorduk» {Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri}. * «Fülki meşhun denilince, ilkin Hazreti Nuh’un gemisi hatıra gelir. Fakat buradaki zürriyyetehüm kaydı bunu anlamaya engeldir. Bu ipucu ile buradaki fülki meşhun, hâmile kadınların rahimlerini sezdirmedir» {Hak Dini Kur’an Dili, Sh: 4033}. * «Şevkânî, ana rahmi benzetmesine dayalı bu yorumu oldukça tuhaf, Nûh’un gemisi yorumunu da zayıf bulur» {Kur’an Yolu, 4/497}. * «Bir görüşe göre gemiden kasıt, Nuh'un gemisidir. Zürriyetten kasıt, babalar ve dedelerdir. Yü­ce Allah bunları Nuh (a.s)'ın gemisinde taşımıştır. Buna göre hem atalara hem de çocuklara zürriyet denilebilir» {Kurtubî}. * «Zürriyet kelimesini “geçmiş nesiller” manasına alanlar, yüklü gemiden maksadın Hz. Nuh’un gemisi olduğu kanaatindedirler» {Kur’an Yolu, 4/497. Heyet, D.İ.B}. * «Bazı müfessirlere göre "zürriyet" ile kastedilen, onların atalarıdır. Buna göre mana, "Atalarınızı o gemide taşıdık" şeklindedir» {Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb}. * «İbn Atıyye, zürriyet kelimesine “atalar” anlamının verilmesini –bu kelimenin dilde böyle bir anlamı bulunmadığı gerekçesiyle– eleştirir» {Kur’an Yolu, 4/497}. * «Elmalılı, âyetteki el-fülkü, "ana rahmi" olarak yorumlar. Bu takdirde mana "Onların nesillerini rahimlerde taşımamızda onlar için bir ders vardır" olur. Fakat el-fülke "rahim" manası vermenin sözlükte bir delile isnat etmemesinin yanında, bu tercihin, devamında gelen el-meşhûn, yerkebûn, nuğrikhüm, yünkazûn ibareleri ile telifi de zor gözükmektedir. Bizim tercihimiz, “muhatapların nesilleri”, genel anlamda "Âdemoğulları"dır» {Hayat Kitabı KUR’AN, 878, not: 2}. * Bir önceki âyete bakılırsa, üzerinde yaşadığımız dünya, hedefine doğru yol alan yüklü bir gemiye benzetilmektedir» {Kur’an Aydınlığı, 173, not 14, Tuncer Namlı}.

[3] «Meşhûn (dopdolu) lâfzı, “dolup taşmış / tıkışık” anlamındadır» {Kurtubî}. * «Meşhûn (dopdolu) kelimesi, şu hususu da ifade etmektedir: İnsanoğlu suya batar ve boğulur. Binâenaleyh onu gemide taşıma işi, Allah’ın kudretiyle meydana gelmiştir. Fakat insanlardan şöyle diyenler vardır: "Hafif olan şey suya batmaz. Çünkü o, devamlı üste çıkar." İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak, batan şeylerin en ağırlarından olduğunu bildirmek üzere, "dopdolu gemi" buyurmuş ve insanları o “dopdolu” gemide taşıdığını duyurmuştur» {Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb}. * «Hz. Nuh tarafından yapılan geminin, sadece denizde yüzdürülmek için değil, kopacak tufanda dağ misali dalgaların peş peşe akıp geleceği, tepeleri, ağaçları, evleri yıkıp ortalığı birbirine katarak önüne geçilmez ve aşılmaz bir manzara arz edecek büyük bir tufandan sağ salim kurtulmak için inşa edildiği kesindir. İşte Nuh Peygamber'in gemi­sini bu açıdan düşünüp değerlendirme yaptığımızda, işin büyüklüğünü ve yapılan geminin ne kadar sağlam ve muhteşem olduğunu anlamakta ge­cikmeyiz (Zuhruf 12). Demek ki plân mükemmel, malzeme kusursuz, sanat hâkim ve netice çok parlaktır. Kur’an’da buna «Fülk-i Meşhûn» denilmesi, işte bu inceliklerin hepsini birden yan­sıtır» {Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri}.

[4]Fülk” kelimesi gerek tekil gerekse çoğul anlamına göre kullanılabildiğinden, meâlin “gemilerde” şeklinde verilmesi de mümkündür» {Kur’an Yolu}.

[5] Min mislihî: «İbn Abbas’ın “min mislihî”yi tefsiri şöyledir: Âyette geçen "binecekleri şey" den maksat, deve ve diğer bineklerdir. Karadaki bu binekler, denizdeki gemilerin benzeridir.» {Muhammed Ali Es Sabûnî, Safvetü’t-Tefâsir}. * «Âyette, insan ve yük taşımak amacıyla yaratılan hayvanlar yanında, insan eliyle yapılan deniz, kara ve hava, hatta uzay araçlarına işaret vardır» {Evrensel Çağrı, 1029, not: 21. Prof. Dr. Hamdi Döndüren}. * «“Benzer gemi / onun benzerinden” kavramı, her çağda yelkenlisi, buharlısı, akaryakıt ve nükleer yakıt motorlusu geliştirilerek kullandığımız ve kullanacağımız gemilerdir. Kur’an’da “hava ve uçak” kavramı, “su ve gemi” kavramının içinde kullanılmaktadır. Çünkü “hava” ile “deniz suyu”nun kaldırma gücü aynıdır» {Bilgi Toplumuna Doğru Kur’ân-ı Kerim Meal-Tefsiri, 870, not: 12. Salih Parlak}. * «Min mislihî, deniz ve kara araçlarının tamamını kapsamaktadır» {Hak Dini Kur’an Dili}.

[6] «el-Fülk, Kur’an’da geçtiği 23 yer ve felek ile akrabalığı göz önüne alındığında, suda veya havada yüzen her tür vasıta anlamına gelir» {Hayat Kitabı KUR’AN, 878, not: 2. M. İslâmoğlu}.

[7] «İnfâk, yarar veren bir şeyi, ona muhtaç olanlarla karşılıksız paylaşmaktır. Farz olanına zekât, nafile olanına sadaka, Ramazan’a has olanına fitre, sırf maldan yapılanına ise hayr denir» {Hayat Kitabı KUR’AN, 879, not: 6. M. İslâmoğlu}.

[8] «Dünyanın ötesiyle ilgisiz gönüller, başkalarının acılarını içtenlikle paylaşamazlar. Onlar karşılıksız sevemeyecekler; dünyada meyvesini yemeyecekleri fidanları dikemeyeceklerdir. Dünyevî zevkler dışında hiçbir sebep, onları çalıştıramayacaktır» {Sonsuzluk Yolculuğu, 143 ve 11-12, Dr. Muhammed Bozdağ}.

[9] M. İslâmoğlu

[10] “Siz açıkça saçmalıyorsunuz” {Yüce Kur’an}.

[11] (Mahmut Kısa)

[12] «Sayha (korkunç bir ses) kelimesinin bu bağlamdaki anlamı, dünyanın sonu geldiğinde büyük meleklerden İsrâfil’e verilen görev gereği sûr’a ilk üflemesi sonucunda çıkacak dehşet verici sestir» {Kur’an Yolu, 4/501. Heyet, D.İ.B.}. * «Sayha sözcüğü; “sûr’a (boruya) ilk kez üfleneceği zamanki kıyâmet çığlığı”dır» {Tebyînül-Kur’ân, Hakkı Yılmaz}.

[13] [36/77]

[14] Mahmut Kısa: “Bu halleriyle onlar, böyle itiraz edip dururlarken…”

[15] M. İslâmoğlu

[16] (M. Öztürk)

[17] M. İslâmoğlu

[18] «Katâde’nin suver okuyuşuna dayanarak, “suretlere (ruhlara) üflendi” anlamı da verilebilir» {Bkz. Hayat Kitabı Kur’an}.

[19] «Bu hadisenin vukuu muhakkak olduğu için / bu olay mutlaka gerçekleşeği için, “nüfiha (üfürüldü) fiili, mazi kipiyle / geçmiş zaman kalıbıyla beyan buyruluyor» {Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Meâli Âlisi ve Tefsiri, Cilt: 6, Sh: 2943. Ö. N. Bilmen}. * «Zaman / mekân dışındaki Yaratıcı, anlayabilelim diye, bize sanki uzay / zamanda imiş gibi hitap eder. Oysa dikkat edersek, bazen zamanın içinde, bazen geçmişte ve bazen de gelecekte konuştuğunu görürüz. Ezelî bilgiye göre gerçekleşmiş, bize göre ise geleceği tanımlayan bu âyet ile 26. 52. 55. ve 56’ıncı âyetler işte böyledir» {Sonsuzluk Yolculuğu, 34, Dr. Muhammed Bozdağ}.

[20] Bkz. 6/73. 18/99. 20/102. 23/101. 27/87. 39/68. 50/20. 69/13-18

[21] Mahmut Kısa

[22] DİA, cilt: 35, [RUH - Yusuf Şevki Yavuz]

[23] Bkz. 14/43. 18/99. 20/102. 27/87. 39/68. 50/20, 44. 54/7-8.  69/13. 70/43-44. 101/5.

[24] Mustafa Yıldız

[25] (M. İslâmoğlu)

[26] «Bu ayetteki ses / sayha, bu bağlamda dünya hayatının sona ermesinden bir süre sonra, yeniden diriltilmek için sûr’a ikinci defa üflenmesini [39/68’i] ifade etmektedir» {Kur’an Yolu, 4/505, Heyet, D.İ.B}.